31 Aralık 2010 Cuma

1 Ocak 2011

Yeni yıla konuşarak girdiniz, mutlu musun? Bak hala o eşşek herifi sevdiğinden bahsediyor. Eşeği iki ş ile yazacak kadar saçmalaştı bu iş. Tez elden bir çıkar yol bul kendine oğlum.

19 Aralık 2010 Pazar

20 Aralık

Doğum gününde seni aradı. Çok güzel konuştunuz. Onun başka birini seviyor oluşunu büyük vakurlukla kabullendin. Sonra tekrar kabullenememeye başladın. Kadınlara aşık olmayı yakıştıramıyorsun değil mi? İstiyorsun ki, kadın; kendisine aşık olan erkeklerin arasından en iyisini seçsin. İşine böylesi geliyor, en iyisi olduğunu biliyorsun. Ama o diyor ki; ben seni kardeşten öte görmüyorum, benim için hiçbir erkeksiliğin yok. Ama o orospu çocuğunun var, biliyorsun. Orospu çocuğu olduğu için mi var acaba? Sende mi öyle olmalısın F. sende mi? Ne bok yemen gerekiyor, ne yapman gerekiyorsa çabuk karar ver. Harcanacaksın yoksa. Kötüsün, derslerin kötü, bakımsızsın, bitmiş haldesin. Adam olmalısın bir an önce F. Onu dahi, ancak o şekilde kazanabilirsin, ancak ve ancak....

Skym.

2 Aralık 2010 Perşembe

3 aralık

köpek gibi arayacaksın diyen kız aradı işte seni, götün birini sevdiğinden bahsediyor. yeni hastalığın kutlu olsun f.! doğum gününe bir gün varken, yeni yıl sana ne boklar getirecek bakalım.

29 Kasım 2010 Pazartesi

29 Kasım

blogunu takip etsinler diye millete izleyici olan yavşaklardan da olma.

21 Kasım 2010 Pazar

22 Kasım

aslında şöyle bir şey var. ben üniversite okumadım gibi, yani içimde kaldı aslında. çok kezde tekrar denemeyi istedim ama cesaret edemedim, korktum. zaten çok vakit kaybetmiştim. ... üniversite'sini kazanacak kadar iyi bir puan yapmıştım sözelde.  öyle oldu işte. ilk 5000 e girdim, kafamda ankara vardı. odtü'ye de yetiyordu puanım, şımardım. bunca sene devlet okudunda ne oldu dedim. girdim özel üniversiteye. burada 5 senedir, 15 kişilik bir sınıfta ders görüyorum. hocalar bizden daha çok. pek arkadaşta olamadım insanlarla. kimi siyasal islamcı, kimisi ağır komünist. ya bende inanıyorum bazı şeylere ama yani bir garip. şöyle ki benim okulumda tanıdığım insanlar ya hayatı aşırı ciddiye alıyorlardı, ya da hiç ciddiye almıyorlardı. ben ikisinin arasında bir adam olarak çok dertlendim. anlatamadım kimseye kendimi. sınıf dışında da insanlarla kaynaşamıyorsun bizim okulda. bir cafe var, bir bar var. 33 lük bira 10 tl olur mu, çay 1 tl olur mu benim gibi tiryakiye. kıl devrimcisi gelir 216'ımdan yanar. piçi gelir sigaramı beğenmez. hiçbirine yaranamam. en yakın arkadaşım 5 senedir beni kesintisiz olarak cuma namazına çağıran bir bakir. bu nasıl iştir değil mi. kafam ankarada kaldı benim. ya da başka bir küçük şehirde. istanbulda doğdum evet. ama varoşunda doğdum. bu bir ajitasyon ya da arabesk modu değil de,şöyle bir şey; şehir çok büyük ve çok güzel ama seni dışarı atmış tamam mı. underground kalmışsın, ama bukowski özentisi çocukların ki gibi, zararsız tuzu kuru ve hazlardan oluşan bir underground edebiyat değil bu. fahişe arkadaşlarım oldu, babası katil arkadaşlarım vardı ilkokulda, sonra; kulağı kesik arkadaşım vardı. pkk eylemi için kulağını kesmiş bir adam. işte ben bütün bunların arasında kaldım. delirdim mi, deliriyor muyum, delirecek miyim bilmiyorum. bağcılar'da üniversiteli, üniversitede bağcılarlı. kendimi kurtarmak için bir kaç dişiye sığınmaya kalktım, ağzıma sçıldığı oldu, güldüğüm, ağladığım oldu. kötü olmayı da denedim, belki en kötüden de kötü oldum. bende insanların hayatlarını ödünç alayım dedim, en orospusuna aşık oldum, güçsüz olduğumu hissettim. sinirlendim, küfür ettim, süper kahraman olmayı da denedim. en büyük uktem de bu oldu aslında. birilerini bir yerlerden kurtarmak istedim. aslında kendi ruhumu kurtarmak için oynadığım kumarlardı bunlar. huzursuzluk bende bakidir genel olarak, bazı şeylere de kolay alışıyorum. ne bileyim, garip işte. bazen gegen die wand, bazen niwemang, bazen rembetiko; bazen de bir çocuk uğruna masumiyet müzesine ukte ederim. çoğu zamanda bir şey geçmez elime arkadaş. yılmaz güney iyidir ama, candır.

19 Kasım 2010 Cuma

19 kasım

şimdi yine aramak istiyorsun onu, ararsan yine kötü davranacak sana biliyorsun... başka kadınlarla konuşmaya çalışarak oyalıyorsun kendini, bir nebze rahatladın da... ama bak, bir iki dakika içerisinde yine fena oluyorsun sanki. arayacak mısın? en son o seni aradı değil mi, internetin var mı diye aradı. memleketindeydin, yoktu internet. yardımcı olamadın. acaba seni seviyorda, sesini duymak için mi aradı. kim bilir. o seni arar mı ki tekrar? ya da sen mi arasan? ararsan kötü mü davranır? rembetiko'yu izlemiş midir? sorular, sorular, sorular... üç gün önce eski sevgilinin doğum günüydü değil mi? onu da unutamayacağını sanıyordun sanki, bu da öyle olur mu? hayvanlaşır mısın yine... iyisi mi gidip arkadaşlarla biraz yüzeysel muhabbet etmek iyi gelir sanki sana, git hadi... dönünce yine böyle olmazsın umarım...

18 Kasım 2010 Perşembe

Başlangıç



Yaşıyorsun, yaşayacaksın, öleceksin. “Ölümden korkmuyorum, ölüm varken ben yokum; ben varken ölüm yok” diyorsun, çünkü Niwemang’ı seviyorsun… Ama ölümden korkuyorsun işte, bu yüzden kaybolmaktan korkuyorsun… Diyavol paşa gibi, cennet ya da cehennem derdinde değilsin belki, ama yok olmaktan korkuyorsun…

Günlerdir bir kısırdöngü içerisinde, bir kızı seviyorsun. Bazende sevmediğine inanmaya çalışıyorsun. Nasıl bu halet-i ruhiyeye düştüğünü anlamaya çalışırken, annenin gözyaşları da düşüyor aklına. Vicdan azabına giriyorsun…

Ama aşk acısının verdiği azap, insani bir boyuta da sürüklüyor sanki beni.. Yani, aşkı unuttuğun ve kendini hazlara verdiğim dönemleri bir hatırlayınca, bu vicdan azabı sertleşmiyor mu? Fahişelerle yaptığım arkadaşlıklar, yapmam deyipte yaptığım ahlaksızlıklar ki bunlar fahişelerle yattığım gerçeğini dahi daha ahlaklı kılıyor değil mi? Yani evet; itiraf etmek zor, ama yaptım. Ben de yaptım. Ama herşeyin bir güzeli, bir çirkini vardır değil mi? Ben en ahlaksızını yapmış olsam da çirkinleşmedim değil mi? Durakta telefonunu bulduğum bir kadınla seviştiysem ne olmuş yani? Yani bu kadının nüfus cüzdanında hala evli yazıyor olması, önemli midir… Kaçmamalısın oğlum F., evet önemlidir. Sen de yaptın. Şimdi de zamanında kıymet vermediğim bir kıza aşığım değil mi? Onun için yanıyor, eriyorum değil mi? Sevişmek için tanıştığım daha 18’ine bile gelmemiş bir kız bu… Ama aşık oldum. Onu alıp sadece onunla yaşamak istediğimi biliyorum, korkuyorum da üstelik… O da bir garip. Sen ona kıymet vermezken o sana kıymet veriyordu. Şimdi sen ona kıymet veriyorsun, o ise sana bir köpek gibi davranıyor… Seni kıskandırmak için, zevk aldığı şeyleri acı çekiyormuş gibi gösteren ikiyüzlü insanlarla konuşuyor, ilgi duyuyor belki de onlara.. Belki de sevişecek onlarla, zevk almak için, ya da seni kıskandırmak için yapacak bunu. O kadar zalimleşecek yani… Sende sanki böyleyken daha da sert geberiyorsun, tıpkı eski sevgiline yaptığın gibi. Gidiyorsun Bursa’ya, evinin önüne kadar gidip arıyorsun onu, “gel gidelim” demek için. Gelmeyeceğini bile bile, ama ya gelirse diye… Ve duyman gereken cevabı dönüp hıçkırıklar içerisinde ağlayarak geri dönüyorsun. Bitmiş, perişan vaziyette. Eski sevgilinde de bir adamı öldürmek için yola çıkmıştın, yanında bıçak vardı, korktuğun için biber gazı da vardı. İhtimalleri hesaplayacak kadar delirmiştin çünkü. Yine delirdin. Sarılmak istedin, diretti; sen ağlayınca izin verdi buna. Sonra ne oldu? Sarıldın, ama o sana sarılmadı. Peki, sarılırken saçlarını kokladığını fark etmiş midir? Kim bilir ki, boşver… Ve ne kadar çelişkiler içerisinde olursan ol F., çirkinleşme tamam mı oğlum? Zevk aldığın şeyleri acı çekiyormuş gibi göstererek etkilemeye çalışma insanları… Yaşamadığın bir hayatı yaşıyormuş gibi gösterme. Kendini iyi gösterip insanların merhametinden faydalanma, ya da kaybetmiş bir loser gibi sunup; hayvansal hazlarını hollywoodsal bir edebiyatla süsleyip, bukowskivari tonlarla çekici hale getirmeye çalışma. Ne isen o ol ve unutma; hepimizin özendiği Tyler Durden’ı oynayan kişi dahi evlendi, çocuk sahibi oldu; üstelik Afrika’dan evlatlık dahi aldı; yani senin isyanın asla Hollywood’un ya da underground edebiyatın izin verdiği kadar olmasın. Asıl underground sensin oğlum, Bağcılar’da büyüdün lan sen. Köyden geldi annen baban, babası katil olan çocuklarla okudun ilkokulu… Lisenin en fakir çocuklarındandın, işte bunları süsleyipte sunma insanlara. Burası senin ağlama duvarın, kusacak lavabon(klozet değil, türkiyede olmaz öylesi) ya da başını dizine kabul edecek, ve saçını okşayarak sana masallar anlatacak bir hayali sevgilin olsun. Gelme bu oyunlara…

Vefakar ama yorgun arabanın benzini bitti, öylece yürürken Bahçelievler’den Bağcılar’a, gecenin 3’ünde düşündün bunları. Dene, korkma. Yoksa delireceğini sende biliyorsun, unutma; not al…

not: bu fotoğrafları da böylece koy ki, okuyacak bir manyak çıkarsa, kafasında asla oynayamayacağın bir film canlansın, öyle değil mi?